14 Ekim 2021
Bir çadır klasiği olarak yine güne horoz düeti ile erkenden başlamıştık. İlk iş; sıcak su bulup kahvemizi demlemiş ve günün programını yapmıştık.
Bir süredir güzergahımız boyunca şiddetli yağmur uyarısı yapılıyordu ve yola çıktığımızdan beri benim inancım yağmur bulutlarıyla geçişerek fazla etkilenmeyeceğimiz yönündeydi. Ama o gün için tahminler çok olumlu değildi ve tekne turu planımızı bir gün öteledik. İstikamet Olympos Antik Kenti’ydi.
Şimdi bize totonuzla gülebilirsiniz ama Çıralı’dan Olympos’a deniz kenarından çakıllara bata çıka yürümek fikri belki dolu dolu bir haftadır günde ortalama 20.000 adım attığımızdan olsa gerek çok uzak göründü. O sebeple yürüyüş yolu 2 km bile olmayan mesafe için arabayla dağlara tırmanıp inerek 21 km yol yapıp ulaştık. Pişman değiliz, bugün olsa yine aynı kararı verebiliriz 😛

Yer yer bulutlu ama ılık bir havada Olympos’a giriş yaptık. Likya Birliği’nde üç oy hakkına sahip altı şehirden biri. Ne zaman kurulduğu net olarak bilinmiyor ama M.Ö 300 olduğu tahmin ediliyor. Şehrin Helenistik, Roma ve Bizans kültürlerine ev sahipliği yaptığı ve İskender’in de şehri ziyaret ettiği düşünülüyor…

Artık Ekim’in ortasına geldiğimiz için yerli turist elini ayağını çekmiş, sadece Ruslarla biz vardık. Çok kalabalık olmadığı halde bir Rus grubuna denk geldik ki, karşılıklı fotoğraf çekebilmek için dakikalarca birbirimizi beklemek zorunda kaldık. Bir süre sonra durumla eğlenmeye başlamıştık. Hatta pozlarından esinlenmiş bile olabiliriz 😉 Neticede benim de uzun ve selülitsiz bacaklarım Rus atalarımdan yadigar 😛

Planımız; şehri gezdikten sonra deniz, güneş, kum keyfi yapmaktı ama artık güneş kalmamış, sahilde oturan 3-5 kişi de sarınıp sarmalanmış oturuyordu. Uzaktan Çıralı’nın hala güneşli olduğunu görüp dönelim bari dedik. Dönüş yolunda da şehrin tiyatrosunu gördükten sonra her antik kentte yaptığımız gibi müze mağazasına uğrayıp magnetimizi aldık. Bir de tuvaletine girelim dedik ama ömrü hayatımızda gördüğümüz en leş tuvalet olduğu için kapısından geri döndük! O kadar turistin gelip gittiği, o kadar popüler bir yerin bu denli pis olmasına inanamıyorum.

Döndüğümüzde Çıralı’da da artık güneş yoktu. Ama azimli insanlarız biz yine de sahile konuşlandık. ”Bulutların arasından ara ara çıkar, bizi ısıtır.” dedik. Denize girer miyiz diye baktık ama önce havluya sarınıp sonrasında hırkalarımızı giyip pineklemeye başlayınca neden kendimize eziyet ettiğimizi sorgulayıp, vakitlice duşumuzu alıp yemeğe oturalım diyerek sakince çadırımızın yolunu tuttuk. Bu akşam yine orada kalacaktık, dolayısıyla toparlanıp bir yerlere gitme telaşımız yoktu.
Valentina; keyifli, akşam saati oldukça kalabalık, yediğimiz her şeyden de son derece memnun kaldığımız bir yer oldu o nedenle başka bir yerde yemeyi de hiç düşünmedik ve bir önceki akşam olduğu gibi yine oraya oturup şaraplarımızı içip pizzalarımızı yedik.

Ertesi gün için biraz tereddütlü de olsa tekne turumuzu ayarladık ve 8. günümüzü de biraz serin ama yağmursuz bir şekilde noktaladık. Bulutlar da dağılmıştı ve artık yağmura yakalanmayacağımız inancım daha da güçlenmişti.