Bu yazıya bir çok isim verebilirdim… Nasıl bir başlık atsam orada yaşanılanları ifade edebilmem mümkün olmayacak… O nedenle tek başına “Srebrenitsa” her şeyi anlatıyor sanki…
Srebrenitsa’da neler yaşandı?
Bizim çocukluğumuzda Avrupa’nın hemen yanı başında koskocaman bir ülke vardı. Yugoslavya! Devlet başkanlareı ise, Josip Broz Tito’ydu. Sosyalist olmasına rağmen tarafsız bir siyaset benimseyen Tito’nun ölümüne kadar her şey yolundaydı… 1980’de Tito’nun ölümüyle, ülke ufak ufak karışmaya başlıyor. Etnik çatışmalar giderek artıyor… Ülke, Berlin Duvarı’nın yıkılması ve Doğu Avrupa’daki değişikliklerden de fazlasıyla etkileniyor. Önce Hırvatlar sonra da Boşnaklar bağımsızlıklarını ilan ediyor. Sırplar ise; Yugoslavya’ya bağlılıklarını açıklayarak, Başkan Miloseviç’in benimsediği “Büyük Sırbistan” hayaliyle, Bosna’da başlayacak çatışmanın en büyük sinyalini veriyor ve tam da 1. Dünya Savaşı’nın çıktığı noktada yeniden bir savaş çıkıyor… Savaş, 1 Mart 1992’den 14 Aralık 1995’e kadar üç yıldan fazla sürüyor ve yaklaşık 110.000 kişi hayatını kaybediyor. 2 milyon kişininse yaşadıkları yerlerden ayrılarak göç ettikleri biliniyor.
Çocukluğumuzun geçtiği yıllar ve sıcacık evlerimizin salonlarında, oturma odalarında ya da mutfaklarında; yemeklerimizi yerken izlediğimiz haberlerin ana konularından biriydi bu savaş. Hatırlıyor musunuz bilmiyorum ama ben Saraybosna’da Pazar yerlerinde patlayan bombaları ve keskin nişancıların sivil halkı hedef aldığına dair haberleri çok net hatırlıyorum. Elimizden bir şey gelmeden TV’lerden izliyorduk sadece… Avrupa’nın neredeyse tam orta yerinde, neden böyle bir olay yaşandığını ve neden kimsenin ama kimsenin müdahale edemediğini benim o çocuk kafam almıyordu… Birleşmiş Milletler olaya müdahildi gerçi ama yetmiyordu…
Önce; 1994 Mart’ında Boşnaklar ve Bosnalı Hırvatlar anlaşarak birbirleriyle savaşmayı bıraktılar ve Sırplara yoğunlaştılar. Sonra Hırvat, Boşnak ve NATO saldırılarına dayanamayan Sırplar Ekim 1995’te teslim oldular. 21 Kasım 1995’te de Dayton Antlaşması imzalanarak barış sağlandı. Bu antlaşma ile Yugoslavya kantonlara bölünmüş, ülkenin %49’unu Sırp Cumhuriyeti %51’ini ise Bosna-Hersek Federasyonu’nun kontrol etmesine karar verilmişti.
Tüm bunlar olup biterken, neredeyse savaşın bitmesine aylar kala Temmuz 1995’te Srebrenitsa katliamı / Soykırımı yaşanıyor.

Srebrenitsa Soykırımı
Birleşmiş Milletlerin güvenli bölge ilan ettiği Srebrenitsa’da 400 silahlı Hollandalı Barış Gücü askeri görev yapıyordu ve komutanları Thom Karremans’tı. Bölgede kayıtlı olan 25 bin mülteci kendisine sığınmıştı ve silahsızdılar. Güvenlik gereğiyle tüm silahları toplanmıştı. Sırp saldırıları artarken silahlarını geri istediyseler de alamadılar. Hatta sonrasında, Komutan Karremans’ın emriyle Hollandalı askerler şehri terk ederek adeta elleriyle tüm mültecileri Sırplara teslim ediyorlar…
Katliamdan tam 15 yıl sonra tüm bunlar belgeleniyor ve Hollanda Mahkemesi, Hollanda askerlerinin yasa dışı hareket ettiğine ve Hollanda’nın kısmen hatalı olduğuna karar veriyor. Hollanda askerleri suçlu bulunuyor ve Srebrenitsa’daki ölümlerin %30’undan Hollanda hükümetinin sorumlu olduğu kararı çıkıyor!
Lahey Adalet Divanı ise bu bir hafta süren katliamı bir ‘soykırım‘ olarak kabul ediyor; ancak Sırbistan’ın sorumlu tutulmayacağına karar veriyor ve Uluslararası Savaş Suçluları Mahkemesi tarafından “Srebrenitsa Soykırımı”ndan sorumlu tutulan üst düzey Sırp siyası ve subayların isimleri; Momčilo Krajišnik, Bilyana Plavsiç, Ratko Mladiç, Zdravko Tolimir, Radovan Karadžić olarak açıklanıyor.
Sadece Srebrenitsa’da bir haftada öldürülen kişi sayısı 8.372 olarak kayıtlara geçti ve 2. Dünya Savaşı’ndan bu yana yaşanmış en büyük toplu insan kıyımı olarak nitelendiriliyor.
Srebrenitsa nerede? Nasıl gidilir?
Srebrenitsa, Bosna Hersek ile Sırbistan sınırında. Anıt mezar ise Srebrenitsa’ya 10 dakika mesafede olan Potočari’de. 2000 yılında buradaki bir arazide bir anıt mezar yapılmasına karar veriliyor ve 2002’de açılışı yapılan anıta soykırım kurbanları defnediliyor.
Ben turla gittim ve Saraybosna’dan oraya geçtim. Saraybosna Potočari arası yaklaşık 130 km ve 2,5 saat sürüyor.

2018’de bölgeyi ziyaret ettiğimde hala kayıplar, arananlar ve yeni bulunup defnedilmekte olanlar vardı… Gözünüzün alabildiğine mezar taşı, gözünüzün alabildiğine isimleri…

Bölgeyi aşağı yukarı yaşıtım bir rehberin anlatımıyla gezdim. Oraya sığınanlardan ve hayatta kalmayı başaranlardan… Bütün ailesini orada kaybetmiş. Kendi hikayesini anlattığında ben çok etkilenmiştim. Dikkatimi çeken ise parmağındaki alyansı ve gülen yüzü olmuştu… Her şeye rağmen hayat devam ediyor… Her ne yaşanırsa yaşansın…

Ve sonra bulunan kurbanların eşyalarının sergilendiği alanı gezdim. Benimle yaşıt 1977 doğumlu bir çocuk… 95’te muhtemelen ben hangi jeanimin üzerine hangi kazağımı giyersem daha şık görünür derdindeyken; o elinde defteriyle öldürülüyor…

Ve sonra bir video izledik. Hayatta kalmayı başarmış ama eşini kaybetmiş bir hanımefendinin anılarını anlattığı bir video… Sevdiğinizi son görüşünüz olduğunu bilip o an bu gerçeği reddetmek ve seneler sonra hala “o an” için hayıflanmak…

Ben oraları gezerken henüz bir savaşa kısmen yakınen tanıklık etmemiş, savaş altındaki bir ülkeden çıkmaya çalışmamış, o ülkenin kendi insanlarının ne hallerde vatanlarını terk etmeye çalıştıklarına şahit olmamış, sığınak görmemiş, mülteci olmamıştım…
Ukrayna’da yaşadıklarımızın detaylarına buradan ulaşabilirsiniz.
Ve ben oraları gezerken işte bu 3 kişiye rehberimize, o çocukcağızz ve videodaki hanımefendiye üzülmüştüm. Derin bir üzüntü…
Şimdi Ukrayna’da yaşınalanları azıcık kıyısından şahit olmuş biri olarak çok daha derin duygular içerisindeyim…
Ve kızgınım…
Mesela şu an bile bir kısım insanlık şaşkın; “Sarışın, mavi gözlü insanların başına böyle bir şey geldiğine inanamıyoruz” diyebiliyor…
Bir gün bunun ırkı, rengi, dini, dili olmadığını anlayacaklar mı acaba?
Anlayacak mıyız?
Belki geçmişte yaşananlardan, bu tarz anıt mezarları gezip görerek, biraz daha fazla farkında olabiliriz neler olup bittiğine..
O nedenle yolunuz oralara düşerse, mutlaka zaman ayırın ve ziyaret edin…