Tam ortasındayım Avrupa’nın – PRAG

0
109

Eylül 2019

Şimdi biraz gerilere gideceğim… Hayatımın sevimsiz bir dönemine denk gelmesi nedeniyle oturup yazamadığım bir gezimi, Avrupa’nın tam ortasındaki Çekya’yı; aşık olduğum bir şehri, aşık olduğum bir mekanı hafızamın derinliklerinden çıkarıp sizlere aktarmaya çalışacağım…

Çekya nerede? Çekya’ya nasıl gidilir? Çekya vizesi nereden alınır? Prag nerededir? Prag’da gezilecek yerler nereleridir? Prag’da ne yenir? Prag’da hava durumu nasıldır? Ben anılarımı canlandırmaya çalışırken sizler de bütün sorularınızın cevabını, benim gezi notlarımın ve yaşanmışlıklarımın arasında bulacaksınız😉

Schengen bölgesinde yer alan Çekya için Vfs Global‘den başvurup vizemi, sonrasında da Pegasus Airlines‘tan biletimi aldım ve yola çıktım. Aylardan Eylül, yıllardan 2019… Pandemi patlamadan yaklaşık 6 ay öncesi…

İlk durağım Prag! “Altın Şehir”, “Masal Şehri”, “Avrupa’nın kalbi” gibi sıfatları olan Prag! Bir dönem insanların evlenmek için gittiği o büyülü şehir…

Prag nerede?

Bugünkü ismiyle Çekya’nın, eski ismiyle Çek Cumhuriyeti’nin ya da benim sevdiğim en eski ismiyle Çekoslovakya’nın batısında, Bohemya denilen bölgede yer alıyor.

Çekya para birimi nedir?

Gayet rahat bir uçuş sonrası Prag’a ulaşmış, havaalanındaki “tourist information” noktasını bulmuş, şehir merkezine çok uzak olmayan bir noktada yer ayırttığım otele nasıl gideceğimizi öğrenmiştim. En azından öğrendiğimi sanıyordum. Her ülkede olduğu gibi burada da havaalanındaki döviz büroları pahalı olduğundan, sadece otele gitmeme yetecek kadar para bozdurup, az miktarda Çek parası olan Koruna (Kč) almış, o parayı da otobüs biletine vermiştim. Biletler tüm toplu taşıma için tek tipti ama süreli alınıyordu. Ben de 30 dakikalık bir bilet almıştım. Artık ben mi yanlış anladım, onlar mı eksik anlattılar bilemiyorum ama alandan metro istasyonuna giden otobüse binince yanlış bilet aldığımı fark etmiştim. Metro’ya girişte son derece kolay olan makinelerden kredi kartımla yeniden bilet almak istediysem de şu an detaylarına hiç girmek istemediğim bir şekilde engellendim ve biletsiz metroya bindim. Birkaç durak sonra indiğimizde, bizi iki güvenlik görevlisi bekliyordu. Önce pasaportlarımızı istediler. Ben de standart bir güvenlik kontrolü sanıp pasaportumu verdim. Sonra biletimi görmek istedi. Onu da verdim. Biletin geçersiz olduğunu söyledi. Elimdeki bilet 30 dakikalıktı ve biz 32. dakika içerisindeydik. Evet sadece 2 dakika geçmişti. İşte o iki dakika, daha ayağımın tozuyla 70 Euro’ma mal olmuştu. Üzerimde hiç Kč kalmamıştı, o nedenle ödemeyi € olarak yapmalıydım. Evlat acısı gibi içime oturdu desem yeriydi ama ne kadar içime oturmuş olursa olsun yabancı bir ülkedeydim ve tatildeydim. Keyfimi kaçırmasına izin vermeyecektim. “Parayı ödersin, düdüğü çalarsın” minvalinde bir diyalogun sonunda pasaportumu geri alabilmiş, güvenlik görevlilerinden kurtulmuş, otele doğru yürüyordum artık…

Bu arada para bozdurup Çek Korunası almak için şehir merkezindeki döviz bürolarını tercih edebilirsiniz. Bir iki tanesine bakıp fiyat aldıktan sonra seçiminizi yaparsanız bir iki kuruş kara geçebilirsiniz 😉

Prag’da nerede kalınır? Otel nasıl ayarlanır?

Seyahate iki kişi çıkınca Airbnb çok hesaplı olmuyordu. Daha doğrusu ev kiralamak otel odası tutmakla aynı paraya denk geldiği için otelde kalmayı tercih etmiştim. Booking üzerinden bir iki araştırma sonucu Adeba Hotel’de karar kılıp, rezervasyonumuzu yaptırmış ve de Prag Havaalanı olan Václav Havel’den otele ulaşımın zor olmadığını görüp ayrıca transfer istememiştim ki; genellikle yabancı ülkelerde toplu taşıma kullanmayı tercih eden bir türüm… Açıkçası, bu 70 €’luk nahoş olayı saymazsak gerçekten de havaalanından otele son derece rahat ulaşmıştık.

Sizler de hem Airbnb’ye hem de Booking’e bakarak kendinize en uygun yeri seçebilirsiniz. Havaalanından ulaşıma ve şehir merkezine mesafesini baz alarak tercihlerinizi yapmanızı öneririm.

Benim tercih ettiğim, otel eski bir binaydı. Odalardaki eşyalar da eskiydi ama odamız geniş ve temizdi. Hatırladığım kadarıyla TV, buzdolabı gibi eşyalar yoktu. Ancak iyi kötü bir kahvaltısı vardı ve kahvesi de gayet başarılıydı. Temiz pak olması, bir otel odasından beklediğim tek kriter. Zira akşamdan akşama girip, sadece uyuyacağım odanın lüks bir yer olmasına ihtiyaç duymuyorum. Temiz çarşafları, banyosu olması benim için yeterliydi ve burası da benim tüm beklentilerimi karşılıyordu. Son derece merkezi bir yerde oluşu da benim için oldukça önemliydi.

Her yere yürüyerek gittim desem yeridir. Hele de zaten o yediğim cezadan sonra fobi oluşmuş “aman ne olur, ne olmaz; yürüyeyim ben” demeye başlamıştım… Yürüdükçe de başka bir sokağını keşfetmiş ve yine içinden su geçen bir şehirden daha etkilenmiştim… Ama Prag’a aşık oldum diyemem.

Charles Köpürüsü

Gotik mimarisi ve heykelleri nedeniyle belki biraz ürkütücü ama bir o kadar çekici olan bu şehir benim için 3 kişiden ibaretti. Kafka, Kundera, Havel…

Old Town

2. Dünya Savaşı sırasında fazla yara almaması nedeniyle son derece eskiye sahip çıkabilmiş, korumuş bu şehirde; bu üç adamın yürüdükleri Arnavut Kaldırımı sokaklarda yürümek, o havayı solumak benim için özeldi…

Kafka’nın evi

Prag’da gezilecek yerler nereleridir?

Kafka’nın evi için ilginç bir şekilde etrafımdaki herkes “gitmene gerek yok” dediği için sadece kapısına kadar gidip bir saygı duruşunda durup dönmüştüm… Açıkçası bugün olsa içine de girer her odasını gezerim… Ama dedim ya garip bir ruh hali içerisindeydim…

Bu zamana kadar “bitiş”, “son” olarak gördüğüm; “asla yeniden gitmem, ne işim var” dediğim şehri, şu anki ben “başlangıç” olarak görüyorum ve sanırım bu duruma evrilebildiğim için artık yazabiliyorum… Uzun lafın kısası giderseniz Kafka’nın evine girin😉

Şehrin köprüleri efsane, birinden karşıya geçip diğerinden dönerek çılgıncasına şehri gezmenizi tavsiye ederim. Tekneyle bir küçük Prag Turu da yapabilirsiniz elbette… Hatta Vltava Nehri‘nde deniz bisikleti bile kiralayabilirsiniz…

Bir de eski model klasik arabalarla şehir turu yapma imkanınız var elbette. Bana biraz pahalı geldiği için girişmedim ama bazen paraya kıyılmalı 😉

Prag Kalesi ve Aziz Vitus Katedrali olmazsa olmazlardan… Mutlaka görmelisiniz. Katedral kalenin içerisinde. Ayrıca kalenin içerisinde bir de Starbucks var ve gördüğüm en muhteşem manzaralı Starbucks olabilir… Ama elbette yabancı bir ülkeye gidip kendi kahvesini içmek yerine Starbucks’ta oturacak değildim😉

Prag hava durumu nasıldır?

Prag’da hava İstanbul’a kıyasla daha serin. Kışları bir hayli soğuk. Yazın ise sıcak. Benim gittiğim Eylül sonunda ise güneşli ve genelde açık bir havası vardı ama dediğim gibi İstanbul’la kıyaslandığında bir tık serindi. Yün kazak, bir kaz tüyü yelek, bir yağmurluk istiyordu hava… İlk ve son bahar ayları gezmek için ideal olabilir…

Ben de kaleye yürüyerek çıktığım o günde 2019 kışında giydiğim ya da omuzlarıma aldığım desem daha doğru olacak ilk yün kazağımla dolaşıyordum şehri. İçim ısınsın diye oturduğum katedral manzaralı son derece kalabalık cafede ayağımın dibinde beliren örümcek nedeniyle bütün Prag’ı ayağa kaldırıp “varolmanın dayanılmaz hafifliği içerisinde” kahvemi yudumlamıştım sakince…

Sonra, 1980’de vurulmasının ardından şiirleri, sözleri ve graffitilerle bir John Lennon’ı anma duvarı haline gelen o meşhur John Lennon Duvarı’na yürümüştüm… Anladığım, hissettiğim kadarıyla şehirde yaz sezonu kadar kalabalık bir turist akını olmamasına rağmen duvar yine kalabalıktı… Biraz durup “barış” ve “umut” dileyerek oradan da ayrılmıştım.

Su değirmeni

Çocukluğumun en kült görüntülerinden biriydi su değirmeni ama neden diye sormayın. Sevimsiz bir hikayesi var. O çocukların ne izledikleriyle pek ilgilenilmeyen, filmlerde yaş sınırı ve uyarısı olmayan, çocukların yanında sigara falan içilebilen yıllarda izlediğim bir filmdeki ürkütücü bir sahne nedeniyle su değirmeni takıntım oluşmuştu. İşin enteresanı sahneden çok ürkmüş ve kötü hatırlıyor olsam da değirmenleri hep severek aramıştı gözlerim gittiğim yerlerde ve burada da bir tane vardı. Bulmak için biraz dolaşmak, bir miktar kaybolmak zorunda kaldıysam da, bulmuştum!

Komünizm Müzesi

Yürürken görüp, denk gelip hadi gireyim dediğim Komünizm Müzesi son derece vurucu bir girişle karşılıyor sizi… Kırmızı kocaman bir yıldızın altında kocaman bir Karl Marx heykeli yanında, duvarda “Rüya – Gerçek – Kabus” yazısı… Hangi görüşten olursanız olun pek anlam veremiyorsunuz ama müzeyi gezmeye başladıkça o giriş oturuyor kafanızda… Yaşanılanları görmek, okumak, düzenin nasıl kötüye kullanılabileceğini, nasıl iyinin kötüye evrilebileceğini yavaş yavaş gösteriyor müze size…

Truth and love will overcome lies and hate – Vaclav Havel

En çoksa Václav Havel’e ayrılan köşeden etkilendim. Ülkenin yetiştirdiği en önemli yazarlardan biri ama asıl komünist düzene direnişiyle dikkat çekiyor. Yazı yazması yasaklanıyor ve 4 yıl hapis yatıyor. Sonra, Kadife Devrimi ile düzen değişiyor ve Havel ülkenin başına geçiyor…

Ve müzeyi gezerken elbette 17 Kasım 89’da gerçekleşen, 41 senelik komünist düzenin sonlanmasına sebep olan, Kadife Devrimi hakkında da yerinde bilgilenmiş oluyorsunuz.

Küçücük bir müzede ummadığım sonuçlara varıp, bir de Prag hikayelerini anlatan cici bir kitap alarak şehri gezmeye devam ediyordum…

Bir de KGB Müzesi var ancak hem gittiğimde bir sebeple, bir süreliğine kapalı olması ve beklemem gerekmesi nedeniyle; hem de çok küçük ve kısa bir zamanda gezilecek bir yer için fazla bir tutar ödemek gerektiğinden, bekleyip gezmemiştim… Belki de sadece giriş ücreti, beklemek istemememe bir bahane olmuştu, bilemiyorum…

En çok mesai harcadığım şey ise şehirdeki Kafka heykelleri oldu. Bilemiyorum, eksiğim gediğim var mı ama özellikle birini bulacağım diye baya kaybolup yol yürümek zorunda kalmıştım…

Prag’da ne içilir?

İşte yine bu kaybolmalarımdan birinde de bir bara denk geldim! Çok uzun zamandır hiçbir mekandan keyif almadığım kadar keyif aldığım bir yer oldu. Aşık olduğum mekan, Absintherie Praha! Birkaç defa gidip oturmuştum ama bir Perşembe gecesi canlı müzik vardı. Çok tatlı bir müzisyen, bana göre son derece iyi bir repertuarla piyano çalıyordu. Radiohead’ler falan havalarda uçuşuyordu. Barmenler çok tatlı, çok ilgililer; sorduğunuz her şeye sonsuz bir sabırla cevap veriyorlar…

Absent’in tarihini, türlerini, hangi türünü nasıl içmeniz gerektiğini, şişenin içerisindeki böceğin ne böceği olduğunu, yenip yenmeyeceğini ve o kafayla sorabileceğiniz daha nice soruya sonsuz bir sabırla karşılık veriyorlar… Mekan Old Town yakınlarında bir yer. Mutlaka bulursunuz. Eminim ki, hala vardır ama hala Perşembe akşamları o müzisyen geliyor mudur bilemiyorum… Bir de komik bir tuvaleti var ama giderseniz sürpriz olsun, ne olduğunu söylemeyeyim 🤪

Yeri gelmişken, yine olmazsa olmazı UNESCO Dünya Mirasları listesinde de yer alan “Old Town” mutlaka görülmeli. Astronomik Saat zaten meydanda, görmemeniz mümkün değil ama saat başlarında da mutlaka çevresinde olmanızı tavsiye ederim. Üzerinde, her biri başka bir anlam ihtiva eden figürlerin geçit töreni gibi bir şey oluyor saat başlarında… Elbette son derece kalabalık olduğundan çantanızı, ceplerinizi de kontrol altında tutmanızı tavsiye ederim. Başıma bir şey geldiğinden ya da bir bildiğim olduğundan değil; sadece önsezi ile minik bir uyarı 😉

Her saati güzel olan şehrin gecesini görmenizi, ışıklar altındaki sokaklarında, köprülerinde dolaşmanızı da öneririm.

Prag’da ne yenir?

Gulaş başarılı. Geyik eti önerildiği için yedim ama açıkçası ya iyi bir yerde yememiştim ya da geyik eti bana göre değil… Smažený Sýr dedikleri kızarmış peynirleri biranın yanında son derece iyi gidiyor. Bira Bud elbette 😉 ve ülke gerçekten tam bir bira ülkesi ki Çekya içerisinde kara yoluyla seyahat ederken bunu kendi gözlerimle de görecektim…

trdelnik

Sokakta ayak üzeri sosisli sandviçleri tercih edilebilir… Bir de trdelnik denilen tatlıları var ki uzun sıralarda beklemeniz gerekebiliyor… Lezzetli evet ama o sıraya gerek var mı? Bilemiyorum, sizin tercihiniz…

Ben Prag’ı iyi kötü gezdikten sonra Flix Bus kullanarak başka şehirlere geçmeye başladım. Prag’dan hareketle ilk durağım ve bir sonraki yazımın konusu olan Karlovy Vary’de görüşmek üzere…

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here