29 Ekim 2021
Tam 23 gün olmuştu ve hala yoldaydık. Biraz yorulmuştuk belki ama son derece keyifliydik ve hala yola çıktığımızdan beri görmek için sabırsızlandığımız Afrodisias Antik Kenti bizi bekliyordu. Demişlerdi ki; “Oradaki stadyum, görebileceğiniz en iyi stadyum!” İşte o nedenle daha da heyecanlanmıştım. Çünkü sanırım ben statyumcuyum 😉

Ama hazır son gecemizde de ilk gece konakladığımız gibi Denizli’de konaklamışken göremediğimiz bir yere daha uğrayalım istedik. Erkenden kalkıp kahvaltımızı edip hemen yola koyulduk. Kaklık Mağarası travertenlerden oluşan bir mağara… İlginç bir yapısı olsa da çok hoşlanmadığımı söylemem gerek. İçeride son derece ağır bir koku var ve beni rahatsız etti. Bakımsız, ilgilenen yok. Yer yer travertenlere basılmaması gerektiğine dair uyarılar yapılmış olsa da gezen yurdum insanları taşların üzerinde cirit atıyor… Öyle genç, çoluk çocuk da değil üstelik; baya yaşını başını almış baş örtülü teyzelerimiz…
Kaklık Mağarasını da gördük mü? Gördük… Görmesek bir kaybımız olur muydu? Benim şahsi fikrim olmazdı, hatta bir de sinirlenmemiş olurdum 😉
Ama önemli değil, yolumuza devam ediyorduk. Hala görülmesi gereken “en iyi stadyum” bizi bekliyordu…

Bu şehir enteresan bir şehirdi. Ara Güler’in bölgede gezerken tesadüfen bir antik yerleşimi keşfetmesi sonucu kazıları başlıyor… Ama ben, hala neyle karşılaşacağımı, kendime uyguladığım sansür nedeniyle bilmiyordum. Hani; şu gördüğümde şaşkınlığımın önüne geçmesin diye, fazla okuyup araştırmama huyum var ya… İşte o huyum yine devreye girmişti ve tek bildiğim tesadüfen bulunmuş bir antik kent olduğu idi…

MÖ 5. yüzyılda kurulan kente müze kartlarımızla giriş yaptık. Kartınız yoksa 15TL’lik bir ücreti var. Kazılarına halen bir Amerikan Üniversitesi tarafından devam ediliyor ancak çok büyük bir oranda ortaya çıkarılmış kentte, basamaklarında sincapların koşuşturduğu tiyatrosu, meclis binası, Afrodit tapınağı, hristiyan dünyasının ilk yedi kilisesinden biri kabul edilen kilisesi görülmeye değer yapıları… Peki stadyum?

Üzgünüm ama benim sıralamam hala 1. Perge 2. Magnesia
Neye göre en iyi bilmiyorum ama benim için Afrodisias ancak 3. sıraya yerleşebildi. Evet iyi bir stat ama Perge’den etkilendiğim kadar etkilenmedim. Asla Magnesia’nın görkemi yok. Elbette toprak üzerinde sağlam kalan kısmından tamamını hayal edip puzzle’ın parçalarını kafamda tamamladığımda ortaya çıkan statla kıyaslıyorum… gidip görüp nerede bu görkem yapı diyerek benden bilmeyin sonra 😉 Ama benim için antik kent gezmenin zevki biraz da hayal ederken çıkıyor…

Bu kentte en etkilendiğim yapı anıtsal tören kapısı oldu. Konumu; etrafındaki yeşil alanıyla sanki Avrupa’da büyük bir parktaymışız hissi yaratmasının yanı sıra, kapının gösterişine hayret etmemek, hayran kalmamak mümkün değil… O an orada bulunmanın keyfini sürerken gözüm bir mezar taşına ilişti… Hemen ötemde duruyordu. Şaşkınlıkla yanına yaklaştım… Ve bu şehri bu kadar özel kılan kişiyle tanıştım oracıkta… Tüm hayatını Afrodisias’ı ortaya çıkarmaya adayan, arkeolog Kenan Erim, olması gerektiği gibi oradaydı… Minnetle kendisine duamı edip sessizce ayrıldım şehirden…
Etkilenmiştim, gördüklerimden de şehrin günümüz tarihçesinden de… Bir de M.Ö’ki kısmı var k, işte mutlaka görülmesi gereken bir antik kent. Listenize alın derim…
Görülecekler listesine son tik de atılmıştı. Artık Aydın’dan İzmir’e geçiyorduk. Madem Selçuk’tan geçiyoruz çöp şiş yiyelim dedik. Yol kenarında bir restorana oturmuş siparişlerimizi vermiştik ki otel bakmaya başladım.
Eve dönüyorduk, dönmüyor muyduk? Neden otel bakıyordum ki?
Ama hayır dönmüyorduk o an karar vermiştik bir kere daha Efes’e girecektik. Hatta madem kalıyoruz müzesini de gezecektik. 29 Ekim’e denk geldiğimiz için boş yer bulmakta biraz zorluk çeksek de bir otel bulmayı başarmıştık.